Bayram tatilimizin 3 gününü Datça Yarımadasında geçirdikten sonra, adını duyduğumuz Amazon’a da iki günümüzü ayırmak istedik. Amazon Gökova körfezinde Bördübet bölgesinde yer alıyor.Amazon tamamen doğal bir koyun bitiminde yer alan ve doğayla başbaşa zaman geçirilecek güzel bir yer. Amazon’un tanıtımı için çok da güzel bir web sitesi hazırlamış (http://www.klupamazon.com/ ) 1982 yılında karı-koca tarafından kurulan bu işletme şimdilerde ikinci nesil tarafından işletiliyor.
Amazon aslında modern bir kamping alanı. Hani çadır zorluğuna girmek istemiyor ve doğayla güvenle başbaşa kalmak istiyorsanız güzel. Biz sadece 8 m2 Vardoda kalıyoruz. Küçük ama iyi düzenlenmiş. İçinde minibar bile var. Hemen kapısının önünde masanız, şezlong ve hamakta bulunuyor. Ağaçların altında kaldığınız bu alan aslında keyifli. Ancak çoçuklu kalmak için Çingene arabalarını daha iyi olacaktır. Çünkü vardo’ların tuvalate ve banyosu size ait ama dışarıda yer alıyor.
Amazon’da tam pansiyon konaklama yapıyorsunuz. Fiyatlar ise son derece uygun. Kahvaltı ve yemekler ise enfes. Akşamları üzüm bağının altında loş ışık altında özenle şeçilmiş müzik eşliğinde yemek yemek keyif veriyor. Sürekli etkinlik var. Sabahları 06:15’de balık avına çıkılıyor. Gece 21:45’de ormanın ortasında açık hava sineması var. Filmler yine özenle şeçilmiş. Yıldız şöleninin ve ormanın ortasında hafif serin rüzgarla film keyfi başka oluyor.
Amazon’unun yanında bir dere bulunuyor. Dere hemen bu koya akıyor. Amazon’un sahiline ister yürüyerek ister kano ile erişebiliyorsunuz. Amazon’un sahili hemen derinleşen bir dere ile denizin birleşim yerinde. Bu yüzden deniz maalesef çok berrak değil. Ama tatlı su balıklarını görebiliyorsunuz.
Amazon’un denizi böyle olunca bizde civar koyları keşfetmek istedik. Bu koyların bazılarına inmek çok kolay değil. Kayaların üstünde, maki bitki örtüsünün içinde geçerek erişilebiliniyor. Amazon’a gelirken gördüğümüz harika koya geri dönerek ve burada dalışımızı yaptık. Deniz billur berraklığına sahipti. Üstelik koy bakir olduğu için su altı yaşamı da son derece zengin.
İşte girdiğimiz koy:
Koy’a daldığımızda su altında da renginin turkuaz olduğunu gördük. Tabi bu zeminin ışığı yansıtması. Koy’un girişi taşlık ve zaman zaman deniz kestaneleri var. Mutlaka deniz patiği veya palet giymekde fayda var. Dipte hiçde görmeyi umut etmediğimiz vatoz balığı ile karşılaştık. İlk karşılaşmamızda kumun rengini almış halde dipte duruyordu. Üstünde de parazit balığı vardı. Bir süre seyrettikten sonra dalıp bir kaç kare fotoğrafını çektim.
Koy o kadar keyifli ki, Biblo kıyıda beklemese daha da uzun zaman duracağım. Güneşten rahatsız olmaması için Biblo’ya havludan gölgelik alan oluşturduk. Tam Biblo’nun yanına geri dönecektim ki kıyıya yakın başka bir vatoz’la karşılaştım. Beni görünce hemen yüzmeye başladı. Yüzmüyor sanki uçuyordu. Fotoğraf makinesinin pili bittiğinden video kaydını alamadım ama bir süre onu izledim. Göğüs yüzgeçlerini çırpası sanki bir kuşun kanat çırpasına benziyor.
Bu civarda girilesi pek çok koy var. Diğer beğendiğimiz koy:
Vakit akşamüstüne yaklaştığında koyu terk etmek zorunda kalıyoruz ve Amazon’a geri dönüyoruz. Amazon’un çevresinde ve yakınında herhangibir yerleşim birimi bulunmadığı için yıldızları net bir şekilde gözlemlenebiliyor. Sabah kahvaltısından sonra çevreyi gezmek için kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Hemen Amazon’un yanında bulunan derede Su Kaplumbağaları ilgimizi çekiyor. Sayabildiğim su kaplumbağası sayısı 7-8. İşte su kaplumbağaları:
Başka bir zamanda suyun dışına çıkmış, onları dinlenirken yakalıyorum.
Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra Marmaris Bozburun civarını görmek ve sonraki gezilerimizi için fikir edinmek için yola çıkıyoruz. Kısa bir Marmaris turundan sonra yönümüzü Bozburun yolu üstündeki Orhaniye’ye çeviyoruz. Orhaniye Kızkumu ile ünlü. Buranın yine efsanevi bir hikayesi var. Ancak aslen Orhaneli vadisinden akan bir akarsuyun taşıdığı kumların birikmesi sonucunda deniz içinde doğal bir yol oluşmuş. Ayak bileklerinize gelen bu çakılların üzerinde deniz içinde yürüyebiliyorsunuz. Çıplak ayakla yürümek zor. Tatlı su çakılları sivri ve ayakları açıtıyor. Bu yüzden terlik veya sandaletle ile yürüyüşe başlamakta fayda var.
Orhaneli Kızkumu’dan çektiğimiz kareler Biblo’yu sürekli kucağımda taşıdım ama iyice sığ olan kısımda yürümesi için bıraktım. Tabiki hemen beni alın diye kucak istedi.
Turgut Köy’ünü görmek üzere Kızkumu’nu geri de bırakıyoruz. Tatil planını yaparken Turgut Köyü de konaklama alternatiflerimizin arasındaydı. Ancak gördükten sonra Datça’da konaklama kararı ile doğru bir karar verdiğimizi düşünüyorum. Çünkü Turgut son derece küçük ve çokda güzel olmayan bir sahile sahip. Günü birlik gelinebilir. Ancak deniz’i Datça’nın denizi ile karşılaştırmak çok yanlış olur. Koyu hızlı akan bir dere besliyor ve suyu serin. Datça’nın o turkuaz rengini burada bulamıyorsunuz. Sahil’de ise in-cin top oynuyor adeta. Ama kalabalıktan uzakta, sakin tatil için ideal bir yer. Üstelik son derece berrak akan deresi ise ilgi çekici.
Turgut:
Turgut sahilinde kısa bir yürüyüşten sonra Selimiye’ye doğru yola çıkıyoruz. Selimiye büyük kapalı bir koya sahip. Deniz berrak ve çakıl. Selimi’ye de de Turgut’da olduğu gibi büyük bir dere denize dökülüyor. Akşam güneşi batmaya yakın olduğu için burada fazla oyalanmadan Amazon’a geri dönüş yolculuğumuz başlıyor.
Bu gün yaptığımız kısa keşif gezisi son derece faydalı oldu. Bu bölgeye gelmek yerine Datça’nın denizi, çevresi ile daha iyi olduğuna karar verdim. Özellikle dereleri oldukça ilgimi çekti. O berrak derelerde yüzmek ve sualtını incelemek keyifli olsa gerek.
Cumartesi günü İstanbul’a dönüş yolculuğumuz başlıyor. Uçağımız saat 12:55’de kalkıyor. Sabah kahvaltımızı erkenden yapıp yola koyuluyoruz. Gökova-Fethiye kavşağında Aşıklar yolu diye tabir edilen asırlık ağaçlardan oluşmuş uzun bir yol vardır. Bu yolun sonunda da hemen ilk sağda bir köy fırın ve restaurant’ı bulunur. Yıllardan beri şeklini değiştirmeden müşterilerine hizmet verir. Buraya daha önceden iki kere gelip, yediğim her şey damağımda kalmıştı. Bu yüzden buraya uğramadan geçemedik. Buranı kahvaltısı, tostu ve ayranı meşhurdur. Iyi kahvaltı yapmama rağmen tost ve ayranını içmeden yapamadım.
Bayram tatilini yine güzel bir gezi ile sonuçlandırdık. Ülkemizin yine güzel bir köşesini gördük, az çok tanıdık. Datça yarımadası ve Gökova körfezini daha iyi tanımak için daha çok gelip gideceğiz. Şimdilik keşif niteliğindeki gezimiz pek çok bilgiye sahip olmamızı sağladı.
[…] Bu eşşiz körfezi Nuray’la ikimiz çok geç keşfettik. İlk olarak 2008 yılında Datça’dan sonra bu dantel gibi koyları keşfetmiş ve bazı bakir koylarda yüzmüştük. Hatta ilk defa bir vatozla yüzme şansını yakalamıştık. İşte o gezimiz. http://gezginkopek.com/?p=92 […]