Anlatacak çok şey varken nereden başlayacağımı bilemiyorum. O yüzden hızla başlayacağım.
Bu gezimiz ATLAS Ekim,2009 sayısında Ali Ethem Keskin fotoğrafları ve Ali Yamaç’ın kalemi ile yayınlandı. MADAG’dan Volkan Evrin ve Hande Ceylan’ da Yeşilgöz’e yaptıkları dalışı anlattılar.
Temmuz sıcağında Kahramanmaraş’tayız. Kahramanmaraş’ı hep Güney Doğu Anadolu bölgesinde olduğunu düşünürdüm. Ancak Akdeniz bölgesinde yer alıyor. Dondurması ve tatlıları ile ün salmış bu şehir’i çok fazla görme şansımız olamayacak. Çünkü hedef noktamız Tekir beldesinde bulunan Yeşilgöz. Aslında tam olarak da Yeşilgöz değil. Yeşilgöz’ün yukarısında yer alan Keş Dağında bulunan Düden’i araştırmak. Düden sadece bir söylentiden ibaret. Daha önceden giren yok. Amacımız Keş Dağı’na giderek bu düden’i keşfetmek.
ASPEG olarak düzenlediğimiz geziye İstanbul’dan sekiz + bir kişi katıldık. Ali Ethem Keskin yükü fazla olunca kendi aracı gelmeyi tercih etti. Bizler ise sabah uçağı ile Kahramanmaraş’a gittik. Ankara’dan ise MADAG (Mağara Dalışı ve Araştırmaları Grubu – http://www.madag.org/) yeşilgöz’de araştırma için geldiler. MADAG Yeşilgöz’e dalarak gölün beslendiği mağarada incelemede bulundular.
Havaalanında bizleri kiraladığımız minibüs karşıladı. Oradan kargo ile gönderdiğimiz bir yığın eşyayı zar-zor minibüse sığdırdıktan sonra doğrudan Yeşilgöz’e varabildik. Mağara ve kamp malzemeleri, yiyeceklerin tümünü kargo ile gönderdik. 8 günlük kamp hesabına göre gönderilen koliler 14 kişilik minibüsü kapladı..
Yeşilgöz’e vardığımızda MADAG Yeşilgöz kıyısında yerini almıştı. Eşyaları minibüsten indirip hemen Yeşilgöz’ün manzarasına kendimizi kaptırdık. Yeşilgöz’ün dünya harikası bir görüntüsü var. İşte Yeşilgöz:
Yeşilgöz dibinden güçlü bir su kaynağıyla besleniyor. Yeşilgöz gölü çanak şeklinde ve yaklaşık 24 metre derinliğinde. Göle dalan MADAG gölün dağ tarafında bulunan mağaradan 45 metreye kadar daldılar. Ancak son bir yarıktan geçmeleri için farklı bir donanım gerektiğinden keşifi henüz tamamlayamadılar.
MADAG dalışta:
Bizim ise bugün Keş dağına çıkmamız gerekiyor. Düden düşündüğümüz gibiyse 7 gün ancak yeterli olacaktır. Bu yüzden de keş dağına bugün çıkmak için katırların ayarlanması gerekiyor. Katırlar eşyaları taşımak için gerekiyor. 350 metre ip, çantalar, kamp malzemeleri, yiyecekleri ancak üç katır taşıyabilecek. Barbaros ve Murat Eğri bu işle uğraşırken bizler Yeşilgöz’ün keyfini çıkartıp MADAG’dan bilgi alıyoruz. Bu sırada yorulan Nuray ile Biblo gölün kıyısında kestiriyorlar:
Katırların gelmesi ile eşyaları katırlara yüklüyor ve katırların yanında yürüyüşümüze başlıyoruz. Sıcak altında başlayan yürüyüşümüz rehberlerin yolu kaybetmesiyle gece karanlığında sona eriyor. Yeşilgöz 1,035 metrede.. Biz önce 2,000 metreye çıkıyor sonra 1870 metrede kamp atıyoruz. Yaklaşık olarak 1,000 metre irtifa kazandık ve 6 saat boyunca yürüdükten sonra oldukça yorgun düştük. Karanlıkta bizi karşılayan birisi var. Elinde fener şaşkınlık içinde. Bizde şaşkınlık içindeyiz. Çünkü geldiğimiz bu noktada kimsenin olmasını beklemiyoruz. Karanlıktan kimse birbirini görmüyor. Katırlar üzerindeki yükleri boşaltıp yükleri ve kamp malzemelerini ayrıştırıyoruz. Bu sırada bir ses “önce gelin” dinlenin diyor. Bu sesin sahibi Eyüp Karataş. Hepimiz göz göze bakışıp şaşkınlıkla orada bir yayla evi olduğunu fark ediyoruz. O yorgunluk üzerine teklif öyle cazip geliyorki hiç birimiz çadırımızı kurmadan doğrudan sese kulak verip yayla evine gidiyoruz.
Katırlarla çıkışımız:
Biblo’ya yaptığımız şapka.Sıcaktan korunması amacıyla beyaz bir şapka ile yol aldı. Biblo ne kadar alışıkda olsa tırmanışın ilk kısmının tırmanışı dik ve yorucuydu. Bu yüzden büyük bir çoğunlukla kucağımda taşıdım. Buna rağmen Biblo’da oldukça yoruldu.
Yorgunluktan, açlıktan perişan olduğumuz o anda, gecenin karanlığında aldığımız davetle yayla evindeyiz. Hepimiz evin duvarları kenarına dizilmiş minderler üzerine kendimizi atıyoruz. Altı saat süren yolculuk ve sıcak yüzünden ayaklarımızdan ve bizden çıkan kokuyu duymuyor ama tahmin ediyoruz. Nasıl yapıldı bilmiyorum ama önümüze hemen bir sofra kuruldu. Yolda zaman kaybetmemek amacıyla yiyecekleri katırlardan indirmedik. Bu yüzden de oldukça acıkdık. O bulgur pilavı, domates ve cacık öyle iyi geldiki kendimize ancak gelebildik. Arkasından ikram edilen sıcak çay ise enerjimizi kısmende olsa yerine getirdi.
Dinlekten sonra herkes çadırlarını kuruyor ve hemen uyumaya geçiyoruz. Neredeyiz karanlıktan bilmiyoruz. Sadece GPS’den 1870 metrede olduğumuzu biliyoruz. Yorgunluktan hemen uyuyoruz.
Dağın tepesinden serbest kalan güneş çadırlarımıza vurduğunda hepimiz kalkıyoruz. Lakin sıcaktan çadır içinde durmak zor. Dışarının sıcaklığı son derece iyi. Çadırdan çıktığımızda iki yamacın ortasında, yaylanın ortasında bulunduğumuzu anlıyorum. Etraf çorak. Bize yakın diyebileceğim tek bir ağaç görebiliyorum. Dün akşam bir yerde topladığımız eşyalar öylece yığılmış duruyorlar. Eşyalarımızı zaten tek gölge olan ağacın yanına taşıyor ve oraya yerleşiyoruz.
Yayladan diğer kareler:
Eskiden ailelerin bir arada peynir yaptıkları Keş Kayası:
Kahvemizi hazırlamaya çalışırken Eyüp Karataş bizleri evlerinde kahvaltıya davet ediyor. Ayşe ve Cennet, kahvaltıyı hazırlamışlar bizi bekliyorlar. Keçi peyniri, bembeyaz keçi tereyağı, ekmek yerine gömbe, salatalık ve yayla suyundan yapılmış çayla tam bir ziyafet yapıyoruz.
Başka bir sabah kahvaltısından kare:
Yukarı çıkarken kimseyle karşılaşmayacağımızı umut etmiyorduk. Aslında ağaç gölgesi bile bulabileceğimizden şüpheliydik. Bu yüzden Karataş ailesinin bizleri misafir etmeleri bizim için oldukça büyük lüks oldu. 1870 metrede Kahramanmaraş’ta kamp diğer türlü oldukça zorlu geçecekti. Karataş ailesi her yıl ailece Keş Dağı yaylasına çıkıp, keçilerini burada besliyorlar. Keçi sütünden elde ettikleri peynir’i satarak da geçimlerini sağlıyorlar. Daha önceleri 14 aile gelinir, hep beraber Keş kayası denilen yerde peynir yapılırmış. Yaylaya çıkanların yaşlanması, gençlerin kentlerde çalışmaya başlaması ile her geçen gün yaylaya çıkan sayısı azalmış. Artık Karataş ailesi tek başına buraya çıkıyor. Hayvanların burada beslenmesi, suyu ve havası daha lezziz ve farklı bir süt vermelerini sağlıyor. Bu yüzden burada yediğimiz peynir ve yağın tadı şimdiye kadar yediğimiz pek çoğundan çok daha lezziz.
Karataş ailesinin çoçukları Ahmet, Enes ve Büşra keçilerin gezdirilmesinden günlük işlerin yapılmasına kadar pek çok işde anne ve babalarına yardımcı oluyorlar. Akşam olduğunda ise keçiler evin hanımları Cennet ve Ayşe tarafından sağılıyorlar. Günlük yaklaşık 55 Kg süt alınıp, peynir ve yağ haline getiriliyor. Karataş ailesinin yaylada günleri yoğun geçiyor. Sabah erkenden kalkılıyor, keçiler çıkartılıyor. Oğlaklarla ayrıca ilgileniliyor. Çoçuklardan Ahmet keçilere çobanlık yaparken, erkekler 2 günde bir aşağı inip, katırlarla yapılan peynir ve yağları teslim ediyorlar. Gün içinde peynir ve yağ yapımı ile ilgilenen hanımların temizlik, yemek gibi işleri de yapıyorlar. Bir diğer işte kış için hayvanlara yem yapılması. Bunun için dikenlerin toplanıp, kurutulduktan sonra sıkıştırılıp çuvallanıyor. Üç ay boyunca bu yoğunlukta yapılan çalışma elbette karşılığını alıyor.
Ayşe ve Cennet keçileri sağarken:
İlk gün sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra söylentisini duyduğumuz düdeni hepimiz merak ediyoruz. Eyüp Karataş’ın rehberliğinde düden’i buluyoruz. Düden ağzı geçen iki sene önceye kadar daha genişmiş. Kaya’nın düşmesi ve kayaların tıkamasıyla düden girişinin ağzı küçülmüş.
Düden Girişi:
Murat ve Barbaros ip bağlantılarını ve ilk döşemeyi yapıyorlar. İpler döşeniyor ve ilk inişi Barbaros gerçekleştiriyor. Buraya ilk bizler ayak basacağız. Barbaros inişi tamamladıktan sonra ilk inişin 40 metre olduğunu bizlere bildiriyor.
Ben, Nuray, Murat Eğrikavuk ve Emine Sazak kamp alanına dönerek Barbaro ve Engin’nin dönüşünü bekliyoruz. 3-4 saat sonra iyi haberlerle dönüyorlar. Düden oldukça geniş galerilerle devam ettiği haberi daha çok iş olacağı yönünde. Bundan sonra keşif çalışmasını üçer kişilik gruplar halinde yürüteceğiz. Bir grup mağara içinde ilerlerken, diğer grup hem dinleniyor hem de kurtarma olarak dışarıda bekliyor.
Bu saatten sonra bir daha girilmeyeceği için çevreyi gezmeyi tercih ediyoruz. Yakında bulunan çok büyük bir ardıç ağacından söz ediyorlar. Ardıç ağacının 1500 yaşında olduğu söyleniyor. Çevresi 12 metre civarındaymış. Ardıç ağacı zor yetişir ve az bulunur bir tür. Üstelik Ardıç kuşu olmaksızında çimlenmezmiş. Normalde tohumu toprak üstünde kendiliğinden açıllmadığından çimlenme ancak Ardıç kuşu yardımıyla olabiliyor. Ardıç kuşu, ardıç tohumunu yediği zaman sindirim sırasında kabuğu açılıyor ve dışkısıyla toprakda çimlenebiliyor. Bu sayede de Ardıç ağacı doğal ortamda çoğalabiliyor.
Kamp alanında yaklaşık 15 dakikalık yürüyüşle Ardıç ağacının yanına ulaşıyoruz. İşte bu ünlü Ardıç ağacı :
Pazar günü keşifle başlayan çalışmalarımız Cuma günü toplanma ile son bulacak. İşte mağara girişinde görüntüler.
Nuray, mağaraya girmeye hazılanıyor.
Pazartesi’den Perşembe gününe kadar gruplar sırayla mağara girişi yaparak mağara içinde ilerledik. Her bir girişte yaklaşık 4-7 saat mağara içinde kaldık. Perşembe günü Ali Ethem Keskin’de aramıza katıldı. Planımız Cuma günü Murat, Emine, Nuray’dan oluşan grubun girmesi ve son bir ilerleme yapması. Grup indikten 2-3 saat sonra Ali Ethem Keskin’le beraber ineceğiz. Ali Ethem Keskin dergi için mağara içinde fotoğraf çekimi yapacak.
Ali ile mağaraya saat 13:00 civarında girdik. Düden ağzından inişte Ali fotoğraf çalışmasını tamamlayarak ana galeriye doğru yol almaya başladık. Ana galeri yaklaşık -80-90 metre civarında. Buraya gelmemiz yaklaşık 1 saatimizi aldı. Ana galeri çekimlerini de yaptıktan sonra bir alt galeriye inmek için ipe girdiğimde yukarıdan Barbaros’un “Heyo” diye seslendiğini duyduk. Bu çok iyi bir şey değil. Çünkü ciddi bir şey olduğunda ancak Barbaros arkamızdan gelerek bize seslenmesi gerekir. Mağara içinde sesle haberleşme çok kolay değil. Yankıdan dolayı tane tane ara vere vere uzaktan konuşmak gerekiyor. Barbaros “Yağmur tehlikesi var, diğer ekibe de haber verin ve çıkın” mesajını iletti. Bu durum yeterince ciddi bir durum. Çünkü şiddetli bir yağmur durumunda düden içinde akan su hayati tehlike oluşturabilecek. Kaldıki Keş dağının bu mevsimde yağan yağmurlarının çok sert olduğu söylenmişti. Ali ekipmanı güvenli bir yere aldıktan sonra hızla diğer ekibe haber vermek için aşağı inmeye devam ettik. Onlarla -140 metrede karşılaştık. O anda derin bir nefes aldım. Çünkü habersiz gelecek bir su kütlesi onların hayatlarını daha büyük riske girmesi anlamına gelmekteydi. Emine ile Nuray hızla çıkışa geçtiler. Ali ve Murat’la ipleri toplayarak yukarı çıktık. Maceralı bu iniş ve çıkış sonunda oldukça yorulduk. Ancak -175 metre haberi ile oldukça sevindik. Murat’ın indiği son noktanın derinliği -175 metreydi. Altı kişilik ekiple, kısa zamanda oldukça iyi bir iş çıkardık. Gerisi ise önümüzdeki sene yapacağımız çalışmaya kaldı. Ve düden’in -800 kadar gitmesini umut ediyoruz.
Eğer umduğumuz gibi olursa düden ile yeşilgöz’ün bağlantısını bulacağız.
Temmuz sıcağından özellikle akşamları serin olan yaylada zaman zaman kuvvetli rüzgarlardan uyuyamadığımız zamanlar oldu. Rüzgarın sanki şelaledeki su sesini andırıyordu. Kuvvetli rüzgarların yamaçlara çarparak yaptığı bu ses oldukça ilginçti. Gündüzleri ise yükseklikten dolayı hiç bir zaman çok sıcaklamadık.
Cumartesi günü son malzemeleri de topladıktan sonra çok da gecikmeden yola çıkıyoruz. Çıkmadan önce bir Karataş ailesi ile Keş Dağı hatıra fotoğrafı çekmeyi unutmuyoruz:
Dönüş yolculuğunda Biblo kucağımda:
Yaklaşık 2.5 saat sonra Yeşilgöz’e vardık. İniş, çıkışa göre son derece kolaydı.
Kamp, Karataş ailesi sayesinde rahat geçti. Bir akşam bizim için kestikleri keçinin tadını halen unutamıyoruz. İşte bu yüzden de isimsiz Düden’e Keş Dağı Yaylası Karataş Düdeni adını vermeye karar verdik. Bu keşifte onlarında oldukça büyük katkıları bulunuyor.
Bu arada ASPEG ve MADAG’la ortaklaşa yapılan bu keşfimiz bol bol haber oldu.
Atlas Dergisi : http://www.kesfetmekicinbak.com/macera/ozel/08922/
Milliyet Gazetesi: http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1120298
Samanyolu : http://samanyolu.com/haber/31636/yesilg%C3%B6zun-gizemi-c%C3%B6zuluyor/
Haber7: http://www.haber7.com/etiket.php?t=tekir
Zaman Gazetesi: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=872917
Bu maceramızdaki diğer kareler:
,
Bizim için kestikleri keçi et kavurması bir harikaydı:
Bir gecede kendi ateşimizin başında kahvemizi yudumladık.
Büşra, Enes ve Biblo:
Ahmet ve Biblo:
Grafik çizime bayıldım çok güzel olmuş, foto ve yazılar gayet güzel elinize sağlık.
Ender teşekkürler…
yazınızı okudum tek kelimeyle harika keşke yaşadıklarınızı bende yaşayabilseydim umarım kahramanmaraş tan memnun ayrılmışınızdır burada yaşıyanların kürt olmadığını öğrenmişinizdir çünkü burada yaşayan halkı en çok yaralayan şey kahramanmaraş ın halkını kürt zannetmeleri. sizleri tekrar ağırlamakta onur duyarız 🙂
Seda sadece Kahramanmaraş değil Anadolu halkının misafirperverliği her yerde. Davetin için teşekkürler. Temmuz 2010’da yine orada olacağız.
Yahu bu Biblo bu genç yaşında ne çok yer gördü. Resimler şahane, yazı da öyle, elinize sağlık.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda çobanlık yaptığım , havasını teneffüs ettiğim , suyunu içtiğim buram buram kekik sümbül kokan döngel köyü Keş Dağı yaylasındaki Düden’de araştırmalar yaparak bu yeraltı zenginliğimizi dünyaya tanıttığınız için ekibinize teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.bundan sonraki Keş Dağı’na gelişinizde sizinle tanışarak elimden gelen her türlü yardımı yapacağımı taahüt ediyorum.
Teyfik Bey,
Ilginiz için teşekkürler. Yardım öneriniz için teşekkürler. Bana bilgilerinizi e-mail atabilirseniz sevinirim.
Merhaba
Güzel bir çalışma ve güzel aktarım, kutlarım. Ben de Maraş’lıyım ama Yeşilgöz’ün gözüne gidebildim ancak.
Bu programdan haberdar ol(a)madığım için epeyce üzüldüm şimdi.
Belki birlikte dalış da yapabilirdik. temmuz’da bir kaç defa dalışa gideceğim yeşilgöze.
Burada epeyce keşfedilecek yerler var.
Belki bir sonraki programlarda haberleşiriz.
programın sonuna en az 1 gün de ılıca kaplıcasını eklemek lazım, o yorgunluğun ardından çok iyi gelirdi.
çok güzel anlatmışsın resimler şahane bayıldım helede göl çok güzel orda olmak isterdim
Celalettin Bey teşekkürler. Yeşil göz görülesi ve hatta buz gibi suyunda yüzülesi enfes bir yer. Suyunda yetişen doğal alabalıkların tadı ve onları maraş açısı daha da güzelleştiren Mehmet Usta’yı da unutmamak gerekiyor.