Mart-Nisan ayı mevsim geçişinin olduğu zor aylardan. Hava ne ılık ne soğuk. Bir kaç aceleci ağaç haricinde ağaç dalları henüz çıplak. Tarlalarda ekinler henüz yeni yeşermeye başlamışlardır. Doğa henüz uyanma aşamasındadır..İşte bu uyanışta nereye gidileceği konusundaki zor karar veriyoruz.
Saitabat’ta hep beraber haritayı elimize almış bakıyoruz. Biblo sadece sabırsız bizi bekliyor. Balıkkesir güneyinde yer alan Bigadiç gözümüze ilişiyor. Bilmiyor hatta fikrimiz bile yok. Bigadiç’de beğendiğimiz otel Biblo’yu kabul etmeyince Bigadiç’i eliyoruz. Sonra haritadan bakarken en yakınındaki olan Sındırgı ilgimizi çekiyor. İnternette konaklama için bulduğumuz oteli arayp hemen yerimizi ayırtıp yola çıkıyoruz. İşte yine heyecan başlıyor.. Ülkemizin güzel bir köşesini daha göreceğiz.
Gezi Künyemiz:
Tarih: 20.Mart.2o010-21.Mart.2010
İl/İlçe: Balıkesir/Sındırgı
Mesafe: Bursa’dan 2.5 saat(213 KM). İstanbul’dan Yalova Feribotundan Sonra 3.5 saat (293 KM)
Konaklama: Emendere Otel (http://www.sindirgitermal.com/)
Yöresel Yemekler: Güveç ve Bigadiç Helvası. (Özdur Kasabı ve Baş Helvacı)
Görülmesi Gerekenler: Hisaralan Kaplıcaları, Çaygören Köyü, Doğal Güzellikler
Sındırgı’ya Bursa’dan 2.5 saat sonra varıyoruz. Otelde sıcak bir karşılama ile karşılıyoruz. Eşyalarımız yerleştirdikten sonra otel lobisine geçiyoruz. Otel ummuduğumuzdan son derece temiz. Odalar, lobisi ve personel bir harika hatta… Personel Ilıcı eski adı ile Emendere köyü’nden..Biraz onlardan, biraz çevreden, biraz da bizden söz ederek sohbete dalıyoruz. Bizim mağaracı ve yeraltı bilimi ile ilgilendiğimizi öğrenenince hemen otel yanındaki mağaralardan konu açılıyor. Öyle merak ediyoruz ki yorgun olmasak hemen gidip bakacağız.
Sabah olduğunda ilk işimiz akşamleyin sözü edilen mağaraları görmek. Mağaraları görünce gözlerimize inanamıyoruz. Mağaraların hemen havuzun yanı dibinde. Mağara araştırmasını geceleyin yapmak üzere erteliyor ve gece karanlığından göremediğimiz otel ve çevresini geziyoruz. Biblo öyle mutluki zıplaya zıplaya yürüyor. Kısa bir keşif turunun ardından aşağıdaki kareleri fotoğraflıyoruz:
Kahvaltımız yaptıktan sonra otelin yukarısında bulunan termal kaynağa gidiyoruz. Dereden soğuk suyun aksamına alışkın Biblo dereden su içmeye kalkınca oldukça şaşırıyor. Verdiği tepki eğlendiriyor. Biblo ise bu sıcak akan dereleri sevmiş durumda.
Termal kaynağa ulaşmamız 10 dakikayı alıyor. 32 derece olan su ortamı ısıtmış durumda. Termal su karşısında olan manzaramız ise ayrı bir güzellik.
İlk durağımız Sındırgı. Sındırgı küçük bir kasaba ancak çehresi şimdiden turizm hazır durumda. Gördüğümüz restore edilmiş evler,tarihi eczane ve düzen bizleri etkiliyor. Henüz turizmin yoğun ilgisi olmayan kasaba turizm insan kirliliğinden etkilenmemiş durumda. Belediye’nin bacası üzerinde dikkatimizi çeken leylekde bunun kanıtı adeta..
Eczane’nin mimarisi ve üzerindeki saat ve kuş yuvası oldukça ilgimizi çekiyor. Kuş yuvasını görünce Babama bahçesi için aradığımız kuş yuvası aklıma geldi. Bu kuş yuvaları konuldukları yerle özleştikten sonra pek çok kuşa ve hayata ev sahipliği yapıyor. Bu kuş evleri merhametin simgesi olarak görüyorum. Kardan, kıştan,güneşten sığınan kuşlar buraya yuva yaparlar ve edindikleri bu yuvaya her sene yerleşirler.
Sındırgı her ne kadar betornarme yapıya sahip olsa da eski mimarisini korumaya çalışıyor. Bugünlerde Belediye başkanı olan 32 yaşındaki Özgür Ertuğrul şehre büyük katkıda bulunmuş. Meydanda bulunan kişilerin ilgisini çekiyoruz. Onlarla sohbet ediyoruz. Meydanda serilmiş yörük halıları ilgimizi çekiyor. Halıların asıl sahibi yerine bizi sahiplenen yerel halk halılar hakkında açıklama yapıyor. Bölgenin köylerde dokunan yün halılarının meşhur olduğunu öğreniyoruz. Halıları inceliyoruz. Halılar klasik yörük desenleriyle süslenmiş. Köylerde kurulabn tezgahlarda dokunuyorlar. Satınalmıyor ama ilgiyle izliyoruz. Sındırgı merkezden Çaygören Baraj gölüne doğru ilerliyoruz.
Çaygören barajı yolunda ilgimizi çeken çiçekleri karelemeden yapamıyoruz.
Kısa bir süre sonra Çaygören Baraj gölüne ulaşıyoruz. Köyde söz edilen balık restaurant’ı var. Göl’den avlanılan balığı burada yemek mümkün. Ancak biz Bigadiç’deki güveçi hedeflediğimizden burada yememeyi tercih ediyoruz.
Göl kenarı yaklaştıkça baharın geldiğini etrafdaki kaplumbağa bolluğundan anlamak mümkün. İlk başlarda Biblo’nun ilgisini çeken kaplumbağlar her yerde olmasından dolayı Biblo’nun ilgisini yitirmesine sebebiyet veriyor.
Çevrede gezerken zaman zaman “tak tuk” sesleri ilgimizi çekiyor. Sesin geldiğin noktaya gittiğimizde dişi savaşı veren kaplumbağalarla karşılaşıyoruz. Saat ilerledikçe karnımız açıkıyor. Bigadiç’e büyük bir sabırsızlıkla yol alıyoruz. İnternette güveçin kasaplarda odun közü ateşinde yavaş yavaş yapıldığı söyleniyordu. İlk gördüğüm kasapta Güveç’in nerede yiyebileceğimizin tarifini alıyorum. Tavsiye edilen Özdur Kasabını kolaylıkla buluyoruz.
Bir yanı kasap bir yanı restaurant.. Burada kasaplar güveç’i yapıyorlar. Güveç 3-4 saatlik odun közünde yavaş yavaş toprak kaplarda fırında pişiriliyor. Fırın da sürekli duran güveçler istediğiniz anda hemen geliyor. Fast Food’dan bile hızlı. Şimdiye kadar yediğim en güzel güveç’i yiyiyoruz. Arkasından ise Bigadiç helvası ve ………… afiyetle yiyiyoruz. Bigadiç helvası enfes. Bildiğimiz tahin helvasına benzer şekilde tahin’den yapılıyor. Ağızda dağılan helvaya tadını çöven suyu veriyor. Neredeyse parmaklarımı yiyeceğim. Herkese acilen tavsiye ederim.
Yağcılar tarafına gidip o bölgeyi gezmek amacıyla yola çıkıyoruz. Yoldaki manzaralar bir harika..
Çevreyi biraz gezdikten sonra bölgede bulunan Bor Madeni’ne gidiyoruz. Maden’de yasak olabileceği düşüncesi ile fotoğraf çekmiyoruz ama bor madeni hakkında bilgi alıyoruz. Açık madeni görünce ilkönce büyüklüğü ve derinliği hakkında emin olamıyoruz ama büyük bir iş makinesi ne kadar ufak göründüğünü görünce madenin büyüklüğü hakkında fikir sahibi oluyoruz. Madende çalışan kamyonların lastikleri benim boyumda..Buradaki her şey oldukça büyük. Bor madeni görsel açıdan oldukça etkileyici. Bu devasal büyüklükteki madenler Etibank tarafında işletiliyor. Türkiye’nin en büyük rezervi burada bulunuyor. Dünya’nın da en büyük rezervleri arasında. Madencilerin ilgisine çok teşekkür ederek madenden ayrılıyoruz.
İlk durağımız merak ettiğimiz Hisaralan. Burada su 92-99 derece arasında yüzeye çıkıyormuş. Neredeyse kaynar suyu merak ediyoruz. Termal sular fay kırıklarından aşağı iniyor ve magmanın ısıtması ile tekrar yüzeye çıkıyorlar. Sındırgı ve Bigadiç aslında bu özelliğiyle aynı zamanda deprem fay hattı üzerinde bulunuyor. 1942 yılında Bigadiç’de 6.1 büyüklüğünde deprem epey bir yıkıma sebep olmuş. Bu termal sular bu fay kırığından çıkarak yüzeye erişiyorlar.
Hisaralan’a Çaygören Gölünün diğer tarafından erişiyoruz. Çaygören buradan çok daha güzel manzaralar sunuyor.
Hisaralan’a ulaştığımızda termal kaynaklara ulaşmak çok da kolay olmuyor. Bakımsız köy alanından güçlükle termal kaynaklara erişim sağlıyoruz. Kaynar şekilde yüzeye erişen sular oldukça ilgimizi çekiyor. Gezindiğimiz alan termal kaynaklardan dolayı oldukça sıcak. Buraları yazın gezmek herhalde oldukça zor olsa gerek.
İşte kareler:
Aşağıda gördüğümüz seralar sebze meyve seraları. Ancak bir tanesi epey ilgimizi çekiyor. Çünkü seralar içinde havuzlar var. Burada akvaryum balıkları yetiriliyormuş. İlgili kimse bulamıyoruz ama yukarıdan da fotoğraflamayı ihmal etmiyoruz.
Bugünlük geziyi bitirdikten sonra otelimize geri dönüyoruz. Yemeğimizi yemeden önce mağara keşiflerini yapıyoruz. Otelin hemen yanında olan mağalar normalde girdiğimiz mağaralar gibi serin değiller. İçinde bulunan termal sular yüzünden mağaralarda sıcaklar. Tulumlarımız yanımızda olmadığından kısa bir keşif yapıyoruz. Ölçüm setlerimizinde yanımızda olmamasından dolayı sadece mağaraların ön keşiflerini yapıp bırakıyoruz. En azından buraya harita ölçümü için tekrar geleceğiz.
Otel yediğimiz akşam yemeği bir harika. Ahşı Ilıca (Emendere) Köyü’nden. Ama yemekleri oldukça iddialı. Akşamleyin lobide muhabber koyulaşıyor ve çevre hakkında daha detaylı bilgi alma fırsatı buluyoruz. Anlaşılan daha bu bölgede gezecek, görecek ve keşfedilecek çok yer var. Geceyi bu keyifli sohbetlerle sona erdiyoruz.
Kahvaltı sonrası akşam sohbetler sırasında öğrendiğimiz gölü ziyaret etmek için yürüyüşe başlıyoruz. Otel’in üst tarafında yaklaşık 30 dakikalık yürüyüşle yaylaya ulaşılıyor. Burada buluna göl tam bir doğal harika. Kendinden kaynağa sahip göl gördüğüm en güzel göletlerden. İçinde su kaplumbağası, semender ve kurbağalar bulunan göl su yaşamı açısından oldukça zengin. Göl oldukça berrak ve göl içindeki bitki zengiliği akvaryumları aratmayacak nitelikte. Göl bizlere öyle bir huzur veriyorki ayrılmak istemiyor ve bu göl başında saatlerce kalıyor ve çevreyi seyrediyoruz.
İşte gölden manzaralar:
Su kaplumbağaları:
Göl’den istemeyerek ayrılıyoruz. Bir bölgeyi daha keşfediyoruz. Bu bölgeye daha çok geleceğiz. Otelden tekrar görüşmek üzere diyerek ayrılıyor ve İstanbul’a dönüş yolculuğuan geçiyoruz.
Çok beğendim, çok güzel olmuş ellerinize sağlık .
ELLERİNİZE SAGLIK COK GÜZEL OLMUŞ BU GÜZEL SEHRİMİZİ ASLINDA BİRAZ DAHA İYİ TANITABİLSEK TURİZİM YÖNÜNDEN COK GÜZEL GELİŞMELER OLACAGINA BEN EMİNİM .TEŞEKKÜRLER.
[…] Sındırgı’ya olan ziyaretimiz oldukça sakindi. Pek çok şeyi bir arada görebilmiştik.( Sındırgı 2010 gezimiz.) ilkbaharda tekrar geleceğiz diye plan yapmıştık. Bu yüzden de bu seneki gezilecek yerlerde […]