Pazar günü oldu biz dururmuyuz. Biblo’nun seveceği ve misafirlerimizde birlikte bu sefer farklı bir yer deneyelim istiyorum. Bu haftaki gezimizi Ersin, Esra, Nuray ile birlikte yapıyoruz. Keşif niteliğinde olduğu için biraz riskli. Ama ne yapacaksın. Hep aynı yerler olmazki.
Geziyi planlarken önce Dikenli köy’e gitmek vardı. Ama hep beraberken orayı bulamamaktan çekindiğim için daha kolay bir köy olan Tepemanayır’a gidelim planı yaptım. Amaç Tepemanayır’dan da Göksu Deresini bulup orada piknik yapmak ve yürüyüş yapmak.
Cumartesi akşamında mini haritamıda çizerek, Google Earth’ten gideceğimiz yolu tayin ettim. Kısaca yolu tarif etmek gerekirse Mollafenarı köyü üzerinden Ağva yolundan giderken Kargalı köyünden sağa sapılıyor. Sonra sapaklarda hep sol yol izlenerek Tepemanayır köyüne varılıyor. İşte haritamız: Yeşil yol Tepemanayır’dan Hacıllı giden stabilize yolu gösteriyor. Haritada bu yol normalde görünmüyor. Ama gayet kestirme bir yol.
Sabah 10:00 civarında bizim yeni keçi (Grand Vitara) ile yola çıktık. Tepemanayır köyünü kolaylıkla buluyoruz. Köyün içinden dereye inen yola saptığımızda odun yükleyen bir kamyonun yolu tıkadığını görüyoruz. Rica etmemize rağmen kamyonu çekemeyeceklerini söylüyorlar ve diğer yönden de gidebileceğimizi söylüyorlar. İşte macera burada başlıyor. Çünkü söyledikleri yol yok.. Tarlalar var..Önce yanlış yola sapıyoruz. Ama güzel bir tepede mola veriyoruz.
İşte tepeden Tepemanayır Köy’ü fotoğrafı
Biblo doğada gezinmenin mutluluğu ile oyun istiyor. Ersin abisi ile birlikte koşturuyorlar.
Nuray mantar görürde durur mu? Hemen kaptı fotoğraf makinesini mantarları kareledi. İlginç olan bu mantarları ben golf topuna benzettim. Sonra traktörlü bir köylü’ye nasıl Göksu deresine ineceğimizi sorduk. Buna göre yola çıktık ama belli bir süre sonra yol bitti. Maki örtüsü, kayalar ve tarlalarla kaplı bir alanda bulduk kendimizi. Neyse tarlalarda ekinlere zarar vermeden kenarından ilerleyerek yol alırken, tek engel önümüzdeki maki bitki örtüsü kaldı. Belki geçeriz diye denemek istedim ama başarılı olmayınca çevresinden dolanmaya karar verdik. Bu arada arkadan Esra “Aaaa orada bir plaka var acaba bizim olabilir mi?” diye sorunca kahkayı bastık. Lakin o dağ bayırda bir tek biz varız. Ana yol değilki. Elbette bizim plakamızda..
Neyse engebeli arazi üzerinde yarı toprak, zaman zamanda kayaların üzerinden geçerek dereye inen yola ulaştık. Yol kötü ve taşlık. Ama Göksu deresinin güzelliğine der diyerek devam ediyoruz. Ama sonuç hüsran. Yol dereden çok yukarıda bitiyor ve yerleşebileceğimiz alan sadece karşı tarafta var. Bu yüzden burada konaklamaktan vazgeçiyoruz. Neyse ben ve Biblo dere kenarına inip bir kaç kare fotoğraf alıyoruz.
Tepemanayır’dan Göksu deresi manzarası
Saat 12:00’yi geçmiş, daha konaklayacağımız yere gelemedik. Bu yüzden bildiğimiz yer olan Hacıllı’ya gitmeye karar veriyoruz. Hacıllı’da ateşimizi yakıp, karnımızı doyurduktan sonra Göksu deresi boyundan yürüyüşümüze başlıyoruz.
Bir ara derenin diğer tarafına geçiş için konulmuş ağaçları görüyoruz ve karşıya geçiyoruz. Ersin ve Nuray ağaç üzerinden geçerken, benle Biblo suyu sevdiğimizden derenin içinde karşıya geçiyoruz. Karşıya geçtiğimizde buranın dört yanının dereyle sarılmış olduğunu görüyoruz. Benim bu tür bağımsız bölgeler hoşuma gider.
Dönerken bende ağaç köprüyü deniyorum ama dereye inmedende yapamıyorum. Bu arada paçam ıslandı ama ayaklarım hiç ıslanmadı. Suya dayanıklı botum bu tür durumlarda her seferinde beni korumaya devam ediyor.
Dahada ileriye gidiyoruz ama hava kararmasına yakın olduğu için aşağıdaki noktadan geri dönüyoruz. Daha önceden buralara karşı kıyıdan Biblo ile geze geze gelmiştik. Ama bu kıyıdan gezi daha güzel.
Biz küçükken Japon elması derdik. Japon elmalarını görünce iki yönden dayanamıyorum. Hem yiyiyor hemde fotoğraflarını çekiyorum.