Kanyonlar Cenneti

2
1458

Safranbolu ve yeni keşifler..

Serin mağaradan sıcağa çıkınca bir anda sıcaklıyoruz. Hemen sonrasında Kanyon’nun serin sularına girip akıntıya karşı biraz yüzdükten sonra, karşı kıyıdaki karanlık mağaraya doğru yüzüyoruz. Ayaklarımızda sarı çizmelerimiz, kafamızda kask ve fenerimizle mağaraya giriş yapıyoruz…

Kızılin’nin büyük kızıl ağzında içeride ki büyük yarasa kolonisinden habersiz dinleniyoruz. Dinlendikten sonra içeri girdiğimizde ise binlerce yarasa havanıp uçuyor. Kimi zaman kanatlarının rüzgarlarını yüzümde hissediyorum. Kimileri bana çarpıp yere yuvalanıyor..

Kanyon’lar cenneti Safranbolu’dan Tokatlı kanyon’u üzerinde bulunan İncekaya su kemerinin üzerindeyiz.. Burada yükseklik korkusu olanlar uzak dursunlar..

Neredeyse avucumuzun içi gibi bildiğimizi düşündüğümüz Safranbolu çoğrafyasına yine yolculuk ediyoruz. Başta Biblo olmak üzere Ali, Nuray ve Murat olarak yine yollardayız. Hani derler “Ben oraya gittim gördüm” diye..Bu söze güvenmem.. Safranbolu bölgesine defalarca geldik ve her seferinde farklı yerler keşfediyor ve yeni keşiflerle dönüyoruz.

Tarihi Safranbolu’nun tarihi güzellikleri ve güzellikleri bir kenara doğal güzelliklerini tüketmek için öyle 5-10 gün yetmez. Aslında bu pek çok bölgemiz ve çoğrafyamız için geçerli. Bir yöreyi ancak insanı ve çoğrafyasında zaman geçirerek tanımak mümkün oluyor. Safranbolu ve civarında geçirdiğimiz bunca zamanda bu bölgede epey bir miktarda kanyon olduğunu görüyoruz.

Her zaman olduğu gibi eski Safranbolu merkezde bulunan Arpacıoğlu Otel’inde kalıyoruz. Otel sahibi Hüseyin Bey ile keyifli sohbet akşamlarından birini daha yapıyoruz. Arkasından sohbete Safranbolu Kaymakamı’da katılıyor. Bölge hakkında yaptığımız araştırmalar hakkında bilgi veriyoruz.

Sabah kalktığımızda tüm malzemeler hazırlandı. Bu sefer sadece mağara değil su da yüzme de var. Su için tek bir ek malzememiz var o da wet-suit..Su da üşümemek için wet-suit’imizi de yanımıza alıyoruz. Murat Eğrikavuk’un kafayı yediği mağaraya doğru yol alıyoruz. Kafayı yemesinin sebebi labirent gibi olan mağarada her bir kolun çatallaşarak ayrılarak ilerlemesi.. Burası Konarı köyü yakınında bulunan Yarasaini mağarası. Konarı Köy’ü Konarı Gölü ile biliniyor. Aslında bu gölün’de güzel bir hikayesi var. Göl’ü uzunca bir süre dipsiz sanıyorlar. Sonra araştırma için Ankara’da MAD geliyor. Saatlerce süren hazırlıklarıyla dalış ekipleri hazırlanıyor. Suy a bot indiriliyor ve dalış ekibi suya dalıyor. Ancak kısa bir süre sonra yüzeye tekrar çıkıyorlar. Su üstü ekip heyecanla ne olduğunu merak ediyor. Gelen cevap aynen şu: “Burası 4 metre”. O ana kadar kimsenin aklıma önceden suyun derinliğini ölçmek aklına gelmemiş…

Kanyon’a giden yolda ilk işimiz dereyi aşmak:

Bölge halkı kanyon’a iniş ve çıkış yolları için güzel bir isimlendirmesi var. İncek  ve çıkcak..Kanyon’a her yerden inmek mümkün değil. Sadece bu incek ve çıkcak’ları kullanarak kanyon’nun dibine inmek mümkün.

Yarasainine kanyondan kolaylıkla erişiyoruz. Hazırlıklarımızı tamamlayıp ölçüm çalışmasına başlıyoruz.

Labirent gibi mağarada harita ölçüm çalışmasını sona erdiriyoruz ve mağara’nın kanyona açılan kollarına doğru ileriyoruz. Bir amacımızda kanyonun diğer duvarında olduğunu düşündüğümüz mağaralara yüzerek göz atmak.

Akıntı eşliğinde karşı kıyıya yüzmek üzere giyip Ali ile kanyona dalıyoruz. Maalesef karşı kıyıda ummayı bulduğumuz mağaralar sadece birer oyuk çıkıyorlar. Biz de kanyonda yüzmenin tadını çıkartıyoruz.

Araca varmak üzereyken bastıran yağmurla kuru giysilerimizde ıslanıyor. Yağmur öyle çiseleyen cinsten değil. Hani şu ahmak ıslatan türden..Sırılsıklam oluyoruz..Bu ıslaklığın arkasından köy kahvesinde içtiğimiz çayımızla kendimize geliyoruz. Konarı’den ayrılıp İncekaya Su kemerinin bulunduğu Tokatlı kanyonuna doğru yol alıyoruz. Safranbolu’nun diğer kanyonları gibi burası da  oldukça etkileyici..

İncekaya su kemeri 18.yy’da Safranbolu’ya su taşımak amacıyla yapılmış Restore edilen kemer’in üstünde gezinmek ve kanyona bu kadar yüksekten bakmak ayrı bir keyif. Su kemeri orta tarafında iyice daralmakta ve 110 cm genişliğe düşmekte.Yüksekten korkanlar kemeri geçmeyi denemesinler..

Buradan ayrılarak yakınımızda bulunan Düzce kanyonuna doğru gidiyoruz. Aslında burada işimiz yok. Sadece kanyon’u seyir için gidiyoruz. Son geldiğimizde kanyonda bulunan mağara içinden çıkan buz gibi su  da yüzerek yeni bir mağara keşfi daha yapmıştık. Ancak akan su miktarı fazla olduğundan keşfi tamamlayamamış ve suyun azaldığı yazın sonuna bırakmıştık.

Her gezi akşamı keyifle geçer.. Dedikodular yapar bir yandan da yarın yapacaklarımızı planlarız…Yarın uzun bir yürüyüş bizi bekliyor olacak. Konarı köyü’nden Kuzey’e doğru geçip Kızıline’e varmaya çalışacağız.

Sabahleyin vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz. Aracımız park edip kanyon yamacında ilerliyoruz. Bazı bölümlerde yamaçta ilerlemekte zorlanıyoruz. Ufak bir dikkatsizlik ciddi kazalara sebebiyet verebilir. Kanyon’a inince oldukça rahalıyoruz.

Kanyona indikten sonra Kızılin’e doğru çıkışa geçiyoruz. Tırmanışın bir bölümü oldukça zorlu geçiyor ama Kızılin’e varıyoruz. 16 metre yüksekliğindeki ağzı ve kızıl rengi ile büyüleyici bu mağara girişinde dinleniyoruz. Yürüyüş zorlu ve yorucu oldu. Ölçüm çalışmalarına hemen başlıyoruz. Bir yandan mağarayı incelerken bir yandan da fotoğralıyoruz. Kızılin’in ilk giriş salonu oldukça büyük.

İleri doğru ilerledikçe çamur oldukça artıyor. Dar bir geçitten ikinci büyük bir salona erişiyoruz. Salona girer girmez dikkatimizi büyük yarasa kolonisi çekiyor.Her ne kadar onları rahatsız etmek istemesek de yarasalar uçuşmaya başlıyor. Biz ölçüm çalışmasını sürdürürken havalanan yarasa sayısı da her geçen saniye daha da artıyor. Yarasalar o kadar kalabalıklar ki bazıları bana çarpıp yere yuvarlanıyorlar. Geniş bir galeri de olmamıza rağmen çok yakınımdan geçen yarasaların kanat rüzgarlarını yüzümde hissediyorum.

Kızılin’den ayrılıp rotamızı geldiğimiz yöne değil daha Kuzey’e çeviriyoruz. Bu şekilde daha az çıkış yapacağımız düşünüyoruz. Bu yol çok daha rahat. Yürüyüş sırasında yağmur bulutlarının yağmurlarını dökerek üzerimize geldiklerini görüyoruz. Dün Yarasaini çıkışında yaşadığımız yağmur aklımıza gelerek adımlarımızı sıklaştıyoruz. Ancak dik yamaçtan tırmanmak çok da kolay değil.

Yağmur bulutları geliyorlar:

Yola henüz ulaşmıştık ki sağnak yağmur tüm şiddeti ile yağmaya başladı.. Araca varıncaya kadar yine sırıl sıklam olduk. Aslında durumdan yine de memnunuz. Bu yağmur kanyonda bizi yakalamış olması durumunda işimiz çok daha zordu.

Yağmurda umursamazca ıslanmak son derece keyifli.. Islanmayı dert etmediğimiz için yağmur’un keyfini çıkartıyoruz..

Ertesi gün ise yine bölgemiz Konarı Köy’ü. Bu sefer değirmen civarındaki mağaraları ölçümleyeceğiz. Değirmen ve civarı öyle güzel ki. Sadece doğa değil bizi ağırlayan değirmen sahibi Ali Bey’de aynı şekilde tüm misafirperverliğini gösteriyor. Biblo’nun ise tam sevdiği ortam. Bol çimen ve dere..

Değşrmen’nin hemen yanında bulunan kemerli köprü ve üstünü kaplamış şarmaşıklar güzel manzara oluşturuyor.

Tarihi değirmen bugün artık kullanılmıyor. Ancak değirmen binası ve değirmen hepimizi büyülüyor.

Sonrasında ne o içtiğimiz çayın tadını ne de köyde artık hayvancılık olmadığından sofraya konan Sütaş’ın peynirini unutamam. Genç muhtar’ın gösterdiği ilgi, alaka ve Ali Bey’in esprileri unutulacak gibi değil..

2 YORUMLAR

  1. Cansu çok teşekkürler. Yerler güzel, sevdiklerimizle beraberiz, keşifler yapıyor..Herkesin bunun yapabilmesini diliyorum..

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here