Medeniyetler beşiği Anadolu tanımaya devam ediyoruz..Bizimkiler Eskişehir, Bilecik, Kütahya bölgesini çok merak ettiler. Aslında Nuray Eskişehir’li ancak çevresini gezmeye çok da fırsat bulamamış. Hep de böyle olmaz mı? Bu gezileri ben de çok seviyorum. İlki Nuray’ların annesinin yanında kalıyoruz.. İkincisi, enfes yemekler yapılıyor..Sonra Havası kuru ve temiz. Çevrede bol bol otlak var oralarda ufkum açık şekilde koşturabiliyorum.
Konuşmayı seven Murat’tan öğrendiğim bilgileri sizlere de anlatayım. Bu seferki keşfi alanımız Eskişehir Kütahya arasında kalan Frig Vadisi. Anadolu topraklarına M.Ö.7 yy’da ayak basan Frigler Batı Karadeniz’den Burdur civarlarına kadar ilerlemişlerdir. Daha sonraları M.Ö.8 yy’da başkenti Gordion (Polatlı, Ankara) olan krallıklarını kurmuşlar. Kral Midas oldukça güçlü bir krallık kurmuş ki 5 yy kadar Anadolu’da bu bölgelere hakim olmuşlar. Ancak asıl yerleşim alanları Eskişehir, Kütahya ve Afyon arasında kalan bölge olmuş. Geçenlerde bu bölgenin doğu kısmındaki Yazılıkaya ve Han bölgesini gezmiştik. Kısaca bu bölge de görecek, öğrenecek daha çok şey varmış.Bu habere aslında çok seviyorum….
Sabah gezimizden sonra Eskişehir’den ayrılıp Kütahya yoluna doğru ilerliyoruz. Sonra Frig Vadisi levhasından doğru sapıyoruz. Nuray’ın kucağında etrafı rahatlıkla izliyorum. Ortam yeşil…İlk durağımız Kızılinler oluyor. Köy’e ismini veren kızıl inleri inceliyoruz. İnlerin bazıları samanlık olarak kullanılmakta. Bu yüzden giremiyorum. Kızılin’den kareler:
Kızılin Köy’ünün kenarında Porsuk çayı akıyor. Çay içinde yaban ördekleri dikkatimden kaçmıyor. Aracımıza atlayıp ilerlemeye devam ediyoruz.
Etraf çok ağaçlık değil. Ancak ortam oldukça yeşil.. Kırmızı kırmızı gelincikler ortama renk veriyorlar.
Tarım yapılan bu arazilerde hayvancılık pek çok yerde olduğu gibi azalmış durumda. Murat araçı durduğunda bu bölgede rastladığım en büyük koyun sürüsünü görüyorum:
Köylülerin ağırlıklı geçim kaynakları tarım. Karasal iklime sahip bu topraklarda tek hasat alabilen köyler gelir açısından çok da rahat değiller. Kızılinden yaklaşık 9 km sonra Gökçekısık Köy’üne varıyoruz. Gökçekısık Köy’ü de aynen Kızılinler Köy’ünde olduğu gibi Porsuk Çayı kenarına kurulmuş durumda. Gökçekısık Köy’ünde de Frig’lere ait tüfe oyulmuş yerleşim alanlarını görüyoruz. Yerleşim alanları köy evlerinin arkasında kaldığı için erişemiyoruz.
Gökçekısık Köy’ünden ayrılıp Frig Vadisin’den Kütahya yönüne doğru ilerliyoruz. Hava çok açık değil ama sıcak. Bu yüzden Nuray’dan bol bol su istiyorum. Nasıl mı anlatıyorum? Çok kolay. Pet su’ya pati atıp Nuray’ın gözlerinin içine bakmam yeterli oluyor. Hemen araç duruyor, suyum veriliyor. Camı açtırmak için ise cama pati atmak yeterli.. Konuşmayı gereksiz buluyorum. Bir pati bütün işleri hallediyor. Ne de olsa akıllı insanlar.
Murat’ın anlamadığım bir göl ve baraj merakı vardır. Bir ara sadece gölleri ve gördüğümüz barajları ziyaret ettik. Çok güzel göller gördük.İçinde kırmızı renkli balıklı olanlarını hatırlıyorum. Yolumuzun üstünde Porsuk Baraj’ına uğruyoruz. Herkes gibi Baraj görevlisi beni seviyor. İşte baraj bölgesinden kareler:
Baraj’a uzaktan bakınca pek bir şey anlamamıştım. Baraja baktığımız tepe fena esmiyordu..Baraj’ın yanına gidince çok büyük olduğunu anladım. Beton yapıları ve ortamları sevmiyorum. Üstelik titreşim aldığım beton zeminlerde yürümekten aslında hoşlanmıyorum. Herkes gidince bende mecbur kaldım ve baraj üzerinde yürüdüm. Baraj dedikleri şey bayağı büyükmüş…
Burayı da geride bıraktıktan sonra Frig Vadisin’de ilerlerken Murat duruyor ve bana müjdeli haberi veriyor.. Ufak bir dere ve yeşil çimenler..İşte benim sevdiğim bu.. Hafiften rüzgar esecek suların şırıltısı yanında.. O sırada rüzgarın ses çıkardığı çimenlerde patilerimle yumuşak zeminde koşacağım.. İşte benim mekanım…
Burada biraz koşturarak ortamın keyfini çıkartıyorum..Derenin suyundan içiyor, birazda otların tadına bakıyorum..Bundan 8 yıl önce bizimkiler benim ilk otladığımı görünce epeyce şaşırdılar. Sonra bir sürü yorum.. Yok başı ağrıdığı için yermişiz, yok midemiz ağrırsa yermişsiz.. Hiç bir değil…O ortamda canım çekiyor. Öyle temiz ve güzel kokuyorlarki çok da bilmeden bir kaç tanesini yiyiyorum.. Hem Murat’ta yapıyor kimse onun için öyle bir şey demiyor.
Frig Vadisinde ilerlerken tüflerden oluşan kayalara oyulmuş yerleşim mekanlarını görüyoruz. Şimdi Tüf ne diyeceksiniz.. Nuray adeta kafamı şişirdi bu konuda. Bu yüzden ezbere biliyorum. Yanardağın püskürttüğü kül ve lav parçalarından oluşan çökelti kaya..Kısacası bu kaya kolay oyulduğu için Frigler’de bu kayalara oyarak evlerini inşa etmişler. Kulağa güzel geliyor. Murat hatta tüf kayaları incelerken çok kolay şekil verildiğini keşfetti. Bir kaç tanesine girdiğimizde buraların ahır olarak kullanıldığını fark ediyoruz. Yine Murat & Nuray birisine söyleniyorlar. Adı Kültür Bakanlığı..Kimdir bilmem ama adamcağıza akıl öğretip duruyorlar. Bazende tebrik ediyorlar. Kimdir bu acaba? Görünce ısırsam mı ısırmasam mı karar veremedim..Sanırım buraları yeterince korumuyormuş.. Bak verecekler bana her gün beş kurabiye ben nasıl korurum gösteririm onlara 🙂
Frig vadisinden bir dur bir kalklarla adım adım ilerledik neredeyse..Bir ara bir köy’e geldik.. Bizimkiler birilerini görünce hemen sohbete başladılar..Eskişehir’li iki emekli karı koca buradaki köy evlerinin önünde çapalıyorlar. Ben ise bu arada çevreyi kolaçan ediyorum.. Hani çevrede başka köpek varsa ona burada olduğum mesajını bırakmalıyım.. Niye diye sormayın.. İç güdü denilen şey yüzünden koklayıp bazende olmayan çişimi yapıyorum..İçgüdü işte :))
Tam konuşurlen Murat heyecanla toprağa atlıyor.. Sanki havuz.. Adamcağız ve bizler şaşırıyoruz…Üzerini silmeye çalıştığı bir pişirilmiş bir kili eline alıyor..Üzerindeki işaretler ilgisini çekiyor. Sanırım Friglerden kalan bir şeyi buldu. Öyle heyecanlamasa olmaz sanki..Korktum ve tüm koku kontrasyonum ortadan kalktı…Bugünkü evdeki tabağa 4000 yıl sonra birileri atladığı görse kimbilir ne yapar.. Bırak Murat yaww..Dünya zaten 6 milyar yaşında..Yüzlerce uygarlık görmüş , en az dört kez evrimleşme görmüş bu dünyada kısacık insan tarihliği dönemine şaşmamak gerekiyor…Geçenlerde Nuray sesli okurken bende dinledim. Anadolu’daki dağlarda topladıkları fosiller yaklaşık 150 milyon yıllıkmış.. Neymiş 150.000.000 yıl… Ben kaç sene yaşıyorum: 15.. Bunu hayal bile edemiyorum. Akıllı insan kaç senelik : 100.000 yıl. Murat’ın elinde tuttuğu fosil kaç senelik 150 milyon yıl..Kıyaslayın bakalım. İnsanlık tarihi bu fosile göre çok yeni. Bu fosilin yanında mağarada yaşayan insan sanki dün gibi yakın..
Güneş ve bulutları oyunları arasındaki öyle bir vadiye geliyoruzki manzara çok güzel görünüyor. Burada öyle su sesini dinleyecek dere yok belki ama çayırlık öyle güzelki..Ufuk açık ve seyir enfes…Aşağıdakiki fotoğraflar sadece görüntüyü veriyor. Buraların havasını almalı, dokunmalısınız. Yoksa kuru kuru fotoğraf hiç bir şeyi ifade etmiyor. Bu tepelerde, çayırlıklarda rüzgarın şarkısı ile gezmeli, o geçmişi yaşamalısınız…
Buradan çok keyif aldım.. Nuray’ın kucağından pencereden sarkarak rüzgarın keyifini çıkarıp biraz ilerledikten sonra durduk.. Murat uzun objektifini taktı ve çevredeki çiçek ve bitkiler fotoğraflanmaya başlandı. Ben de bu arada çiçeklerin kokuları içinde çayırlık içinde gezinmeye başladım. Tabiat öyle güzelki.. Görselliğinden öte kokusunu duymalı, rüzgarın getirdiklerini dinlemelisiniz..Bu yüzden kalkın ve keyife doğru yolculuk edin. Yoksa bir şey anlamak mümkün değil. Onlar fotoğraf çekerken otların arasına sırt üstü yatıyor ve gözleri kapıyıp sadece kokularla tabiatı dinliyorum.
Bir ara hep beraber tabiatı rüzgar eşliğinde dinledik. Ben gözleri kapadım yine ve kokusu ile dinledim tabiatı.
Keyfi sefamız sona erdikten sonra yola koyulduk yine. Porsuk barajı görünüyor yine… Bu sefer üzerinde büyük kuş sürüleri var üzerinde. Posruk barajı kuş göç alanı üzerinde olduğundan pek çok kuşa misafirlik yapıyor. Murat ile Nuray’ın hayranlıkla izledikleri pelikanlardan kareler. Bu karelerle Frig vadisinden ayrılmış oluyoruz. Kütahya-Eskişehir yolundan Nuray’ın annesinin evine doğru dönüyoruz.
Porsuk Barajı kenarında yer alan Frig yerleşim alanlarından biri:
Posruk barajındaki Pelikanlar:
Çok yol aldık.. Uykum gelince Nuray’ın kucağında uykuya dalıyorum..Sonrasında Eskişehir’deyiz….Bu gezide de çok şey görüp, öğreniyorum.. Sizlerin de bizim gördüklerimizi görmeniz dileğiyle hoşçakalın.