Yakın olana gitmek uzun zaman alıyor. Edirne’de bunlardan biri. Hemen yanıbaşımızda ulaşımı kolay Edirne’ye nasıl olsa bir hafta sonu gideriz diyip 3-4 saatlik yolu göze alıp gelemediğimiz yerlerden. Edirne’yi pek çok açıdan merak ediyoruz aslında. Enez’e geldiğimiz hafta sonu dönüş yolumuzu biraz da uzatarak Edirne’ye uğramaya karar veriyoruz. Edirne denilince akıllara pek çok gelir belki ama bizim aklımıza iki şey geliyor. Selimiye Cami ve ünlü çiğeri. Aslında ne Nuray ne de ben Çiğer seviyoruz. Ama o kadar çok söz ediliyor ki merak ediyoruz.
Aracımızı öyle bir yere park etmeyip Selimiye Cami otoparkına parkında gölge bir alana park ediyoruz. Şehir çok kalabalık. Biblo’yu şimdilik üzüntü içinde araçta bırakıyoruz. Bu gibi durumlarda aramızda epey bir kavga oluyor. Ben hayır desem de Biblo araçtan dışarı çıkmaya çalışıyor. “Hayır Biblo sen kalıyorsun” sözünden sonra üzüntülü bir dönüşten sonra araçta kalıyor. Elbette onu da gezdireceğiz ancak kalabalıkta Biblo’yu gezdirmek onun için eziyet haline gelebiliyor.
Edirne’de ilk durağımız Ali Paşa Çarşısı.
Çarşı içinde her yerde meyve sabunları satılıyor. Misk Sabunları diye adlandırılıyorlar. Meyve sabunları Osmanlı’dan kalan bir miras. Sabunları sepet şeklinde veya tek tek alabiliyorsunuz. Her biri kendi meyve kokusunda kokuyor. Küçük sepetlerin fiyatları 10 TL’den başlıyor.
Ali Paşa Çarşısı son derece eğlenceli. Mağaza sahipleri yapışıp bir şeyler alın diye tutturmuyorlar. Rahat rahat gezebiliyor ve çevreye soru sorabiliyorsunuz. Muhtemelen binlerce kez aynı sorulara tabi olan esnaf içtenlikle soruları cevaplıyor.
İlginç gelen sanatsal şekilde yapılan süpürgeler. Benim küçüklüğümde evimizden eksik olmayan süpürgeler artık evimizde farklı şekillerde yer alıyor. O söz ettiğim süpürge:
Edirne süpürge’nin merkezi sayılır. Süpürgeci ustaları görmek mümkün değil. Ali Paşa Çarşısında süpürgülerin sanatsal olarak yapılan minyatür hallerini görüyorsunuz. Bu süpürgülerin anlamlarını soruyoruz. Aynalı süpürgeler gelinlik kızlar tarafından ceyizlerinde saflık ve temizliğin simgesi olarak bulundurulurmuş. Çeşiti boylarda bulunan bu süpürgelikler daha çok hediyelik eşya olarak satılmakta.
Çarşıyı gezerken karşımızda Keçecizade çıkıyor. Meğersem lokum ve badem ezmesi ile ünlüymüş. Badem ezmesinin tadına bakarak bir kutu badem ezmesi alıyoruz. Yolda bitirdiğimiz badem ezmesinin tadına halen varamıyorum. Gerçi Datça’nın bademleri meşhur diye biliyorum ama Keçecizade’nin badem ezmesi son derece iyi.
Ali Paşa Çarşısından ciğer yemek için Ciğerci Niyazi’nin yolunu tutuyoruz. Yolumuz üzerinde bulunan Turizm Ofisini hayretler içinde ziyaret ediyoruz. Hafta sonu gezilerimizin neredeyse tamamında kapalı bulduğumuz turizm ofisinin açık olması karşısında şaşkınlığımız gizlemiyor ve görevliyle de bunu paylaşıyoruz. Edirne’ye gidecek ve gezecek olursanız mutlaka Turizm Danışman Ofisine uğrayın. Ücretsiz verilen kitapçıklarda daha rahat gezebilmeniz mümkün.
Karnımızda açıkınca hızla ciğerci Niyazi’ye doğru yol alıyoruz. Ciğer sevmiyoruz ama meraktan yiyeceğiz.
Ciğeri sevmeyen ben bugünlerde halen bu ciğeri arıyorum. İyi pişmiş yaprak ciğerin tadına varamadım.Asıl unatamadığım başka bir tad ise kurutuluş biberler. Karaağaç usulü kurutulmuş bu biberler yağda kızartılarak servis edilmekte. Ancak yağda kızartıldığını anlamak neredeyse imkansız. Ciğerci Niyazi Usta’nın web sitesine buradan erişebilirsiniz. http://www.cigerciniyaziusta.com.tr/
Edirne’yi gezerken pek çok cami ve tarihi bina görüyorsunuz. Hani şu modern araçların gittiği araçları ve yolları çıkarsanız 400 yıl geri zamanda hareket ettiğinizi düşünebilirsiniz. Kimi zaman oluyorki etrafınızda sadece bu yapıları görebilirsunuz. Bu yüzden de “Müze Şehir” ismini hak ediyor. Turizm Danışmadan aldığımız haritaya baktığımızda ziyaret edilebilecek yerleri bir gün değil iki üç gün içinde gezmek çok kolay değil. O an anlıyoruz ki Edirne’ye bir kültür turu yapacağız. Umarız ki bu sefer yakınlar uzak olmaz.
Ilk durağımız Selimiye Cami. Mimar Sinan’nın en iyi eserim dediği Selimiye Cami Osmanlı Padişahlarından II.Selim tarafından yaptırılmış. Cami’nin Edirne’nin her yerinden görüldüğü söylenmekte. 14 Mart 1575 yılında ibade açılan caminin önemli mimari özellikleri bulunuyor. Cami’nin mimari özellikleri bilinip gidilirse neden mimari şaheseri olduğunu daha iyi anlamak mümkün. Selimiye Cami’nin mimari hakkında bilgiye buradan erişebilirsiniz: http://www.selimiyecamii.com/mimariozellikler.html
Selimiye Cami fotoğraflarımız: