Biblo ile gezimizi bu hafta Kuzey-Batı Marmaraya çevirdik. Bu gezimizde yine ara yollara girerek daha az gidilmiş, herkesden uzak köşelere baktık. Motorumuzla yaptığımız gezimiz sabah 10:00 civarında başladı, 20:20’de bitti. Yaklaşık 10.5 saatte 213 KM yol aldık.
Biblo eve gelir gelmez ayısı ile oynamaya başlasada ardında kafayı vurdu yattı. Acayip yorulmuş bu sefer. Sabaha kadar uyudu.
Bu sürenin 4-4.5 saat gibi süresini motor üzerinde geçirdik. Asfallta hep hızlı gittik. Diğer yerlerde ise gezinerek, izleyerek gittik. Zaten amacımız varmak değil, gezmek olduğu için sakin sakin yapıyoruz gezilerimizi.
Gezimize Gebze-Şekerpınar’dan Mollafenarından başladık. Aslında Ballıkaya üzerinden Demirciler köyünden gidecektik ama Ömerli barajının uzantısı olan gölete uğramak istedik.
İlk durağımız Ömerli’nin uzantısı olan gölet.
Sonra Ağva’ya doğra yola çıktık. Ağva ile Gebze arası bizim gittiğimiz yoldan 72 Km. Ama öyle doğrudan gitmedik. Bir ara gözümüze ara bir toprak yol takıldı. Hemen girdik içeri doğru. Yol çok bozuktu.. Akdeniz iklimini andıran tepelerden geçtik. Çok güzeldi. Fotoğraflayamadık.
Sonrasında bir çayırlık bulup dinlendik. Biblo ile çevrede gezindikten sonra Biblo hemen benim motorun gölgesine sığındı.
Sonra bende yorulduğumu fark ediyorum ve Biblo’nun yanına uzanıyorum. Bu arada fotoğraf makinem Nikon D70S.Ama şimdiye kadar otomatik çekim ayarını bilmiyorduk. İlk defa bu resimde otomatik ayarla çekim yaparak kendimide fotoğraflamayı başardım.
Bozuk yoldan çıkıp tekrar Ağva’ya yöneldiğimizde ilk virajı aldıktan sonra tam önümüzde yolu geçmeye çalışan Kamplumbağa kardeş çıkıyor.Genç kaplumbağa ezilmesin diye hemen duruyoruz ve yolun kenarına koyuyoruz. Biblo bir kere merak edip kokluyor ama hiç ilgisini çekmediği için hemen uzaklaşıyor. Genç kaplumbağa kafayı çıkarsın bir poz versin diye bekliyorum ama başarılı olamıyorum. Çok da bekleyemiyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Ağva yakınına geldiğimize Göksu deresinin güzelliğini görmek için mola veriyoruz. Göksu deresi 60 Km öteden İzmit’ten geliyor. Kaynak bu kadar uzakta olunca pek çok ufak dereyide kendine katıyor. Yağmurlu havalarda bu dere yol seviyesine kadar çıkabiliyor. Durduğumuz yer güzel bir yer, sahipleri İzmit’li. Teyze ile bir amca bizi son derece sıcak karşılıyorlar. Bir çay rica ediyoruz. Yıllarca İstanbul’da yaşamış bey amca sonra rahatsızlık geçirdikten sonra 7 Sene önce buraya yerleşmiş ve kendin pişir kendin ye piknik alanını kurmuş.
Sonunda Ağva’ya varıyoruz. Aslında hiç Ağva’ya girmeyecektik ama canım sıcak bir çay istedi. Biblo ile hemen fener’in olduğu yere gidiyoruz.
Tam çayımı bitirmiş kalkıyordukki ileride Yunuslara gözüm takıldı. Bir kaç fotoğrafını çekmeye çalıştık. Nehirin başında gördüğümüz Yunuslar nehirin içine doğru girmeye başladılar. O zaman anladım bir balık sürüsü kovalıyorlardı. Balıkların üzerine atlamaları sudan çıkışları çok güzeldi. Seyretmekten fotoğrak çekemedim 🙂
Ağva’dan ayrılıp Kandıra yoluna sapıyoruz. Oradan da Pınarlı köyüne doğru gidiyoruz. Ana yoldan gitmek bizi çok cezbetmiyor Çünkü deniz kenarındaki koyları görmek ve araç trafiğinde uzak gitmeyi arzuluyoruz. Bu yol Pınarlı’ya kadar bozuk mıcır yol. Pınarlı’dan sonra ise toprak yol. Bu halde 10 Km devam ediyor.
Pınarlı’yı geçtikten sonra deniz’e yaklaştığımız hissediyoruz ve ilk gördüğümüz toprak ara yoldan giriyoruz. Yol çok bozuk araba gidebileceği bir yol değil. Ya motorlar yada yürüyerek gitmek gerekir. Sonunda istediğimiz gibi bir koya varıyoruz. Biblo hemen keşfe başlayıp işaretleme çalışmalarına başlıyor. Artık burası da Biblo’nun…
Biblo’nunda çok hoşuna gidiyor. Hemen bir yuvarlanarak keyif yapıyor. Bu da çok keyifli olduğunu gösteriyor. Zaten yüzünden anlamak her şekilde mümkün ama içi içine sığmıyor bizimkinin.
Sonra karnımızın açıkdığını hissediyor ve geleneksel sucuğumuzu yapıyoruz. Bu arada ateş yakıyoruz ama mutlaka su ile söndürüyoruz. Diğer bir yandan daha önceden yakılmış bir ateş yeri varsa orayı tercih ediyoruz. Mümkün mertebe çimen olmamasına ve çimenler üzerindeki taşları kullanmıyoruz. Amacımız doğaya zarar vermeden ateşimizi yakmak. Burada daha önceden yakılan ateş yerini kullanıyoruz.
Biblo karnını doyuruyor ve dinlenmek için motorun gölgesine geçiyor.
Biraz dinlendikten sonra çevreyi gezmeye çıkıyoruz. Sanki burası Karadeniz değil. Beyaz çakıllar akvaryum berraklığında deniz. Çok beğeniyoruz.
Biblo’nun arkasında olan manazara baktığımda sadece gördüğüm bu iki koy değil, pek çok koy var olduğunu görüyorum.
Çevre gezimiz bitince Biblo ile yatıyoruz. Gözlerimizi kapayıp martıların ve denizin sesini dinliyoruz. Ben yatınca Biblo’da genelde yanıma gelip uzanır. Göbeciğinin okşanmasını ister.
Dönüş yoluna geçiyoruz. Bulunduğumuz koya girdiğimiz yoldan zar zor çıkıyoruz. Pınarlı ile Bağıranlı arasındaki yol hep toprak.
Bağıranlı’yı geçip İzmit’e Kandıra yolundan uzatmak yerine Hacılar köyü arayolunu kullanıyoruz. Böylelikle 10 Km yolu daha kısaltıyoruz. Yol bozuk asfalt ve bazı yerler patlamış. Neyse bu yolu bitirip Kandıra-Ağva-Şile ana yoluna çıkıyoruz. Bu yol oldukça düzgün.
İzmit göründü..
Gebze’ye vardığımız güneş batmak üzere ve karınlık bastı. Biblo Gebze ile İzmit arası kafayı hiç çıkarmadı ve dinlendi. Gebze’de yorgunluğu ise son safhada..